Enteresan yazılar çıkıyor bugün önüme…
Gazetede eleştirici iç sesle ilgili bir yazı vardı.
Dün yazdığımın üstüne denk geldi.
Herkesin iç sesi yokmuş ama olanlarınkini de eleştirel, sınırlayan cümleler kurabiliyormuş.
Onu da ehlileştirebilir yola getirebilirsiniz diyor.
Lafa girdiğini fark ettiğinizde olumlu cümlelerle karşılık verin ona.
Sonra instagramda bu yazıyı gördüm.
Cuma akşamı da pt’imle babam hakkında konuştuk. Daha doğrusu hiç konusu geçmediği için ölü-diri merak ettiği için sordu. Ben de anlattım.
Babası tarafından sevildiğini hiç hissetmeyen, babanın bir insanın hayatındaki varlığı nasıl bir duygudur bilmeyen birisi olarak yokluğunun hayatımı ne şekilde etkilediğini de bilmiyorum aslında.
Babası ölenler ne yapıyor o zaman, bi ben miyim bu dünyada babanın varlığının sevgisinin neyi daha iyi yaptığını bilmeyen?
Babasına tapan bir arkadaşım var. İnsanlara tepkisini çok net dile getiren rahatsız olduğu şeyi saygı çerçevesinde çekinmeden dile getiren. Bu tavrı çok hoşuna giden bir yakını eşine demiş ki; babası tarafından o kadar sevgiyle büyütülmüş ki kimseye eyvallahı yok. Benim de bir kızım olursa onun gibi yetiştirmek isterim.
Bağlamak istediğim şu ki; sevilmek için hep mükemmel olmak zorundaymışım, birilerinin hayatını kolaylaştırmak, işe yaramam gerekiyormuş gibi hissettiğimden bütün savaşım.
Aslında bir yanım kimin ne dediğini umursamayanken, bir yanım hep onaylanmak, sevilmek, takdir edilmek isteyen.
Yine sevdiğime bağlayalım yazıyı…
Derdim beni sevip sevmediği. Sevgili olamadığımız için de hep bu güvensizlik, değersizlik yoruyor beni.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Özgür bırak ruhunu